Ulusal Menfaatleri gerektirdiği anda hiçbir kural, hukuk ve anlaşma tanımayan sözde medeni ve demokratik Avrupa bu kadar mı çaresiz durumda?
ABD ve Avrasya arasında sıkışmış olan Avrupa, varlığını ve egemenliğini sürdürmek için enerji kaynaklarına ulaşmak, ulaştığında da sömürgeci tarihinin içgüdüsüyle ne pahasına olursa olsun, pay kapma hevesi ve gayreti içinde olmak zorundadır. Doğu Akdeniz’deki zengin hidrokarbon kaynaklarından pay kapma kavgasının neticesi onlar için ölüm kalım meselesidir.
Yunanistan ve Fransa Doğu Akdeniz’de ve bölgede, sahada ve diplomaside üst üste yedikleri darbelerden sonra daha da hırçınlaşmış halde, kaybettikleri ulusal itibar ve çıkarlarını aradıkları dipsiz kuyuya Almanya’yı da mı yuvarlamak istiyorlar?
Türkiye’nin emperyalist ABD ve AB’nin maalesef yönetimleri devşirilmiş bazı bölge ülkelerin de desteğiyle, Doğu Akdeniz’deki zengin hidrokarbon yataklarının Türkiye dışlanarak, kendi aralarında paylaşım ve yağma girişimlerine karşı başlatmış olduğu kararlı söylem ve sahada sürekli askeri güç bulundurma eylemi, istediklerini kolayca elde etmeye alışmış olan şımarık Yunanistan ve menfaat ortağı Fransa tarafından hayret ve şaşkınlıkla karşılanmaktadır. Kendi haksız talep ve isteklerini elde etmek için başta Almanya olmak üzere AB ve ABD’den destek arayışını inatla sürdüren ancak bu çabalardan, bugüne kadar istedikleri neticeyi elde edememiş olan menfaat ikizleri ABD seçimlerinin sonuçlarına göre bölge jeopolitik dengelerinin istedikleri yönde değişeceğini ummakta, ABD dışişleri bakanının Türkiye karşıtı söylem ve çağrılarıyla da bu hayallerini gerçekleştirebilecekleri umuduna kapılmaktadırlar. Bu kapsamda Almanya’nın tutumu, İrini Operasyonu kapsamında Türk gemisinin aranması emrini veren Yunan komutanın çabaları ile şekillendirilmeye çalışılmıştır. Haddim olmasa da Almanya’ya “kılavuz ve karga” özdeyişini hatırlatmak isterim.
Yoksa sonucu önceden belli bu yeni çağın korsanlık operasyonu ile 10-11 Aralık tarihinde yapılacak Avrupa Ülkeleri Dışişleri bakanları toplantısında Türkiye aleyhine yaptırım kararı çıkartmak için malzeme mi arıyorlar?
Aranan Türk gemisinin yükünün ne olduğunu bilmek, istihbarat örgütleri için hiç de zor olmayan bir durum olmasına rağmen bu geminin aranması konusu son derece ilginçtir. Burada İrini Operasyon Gücüne dahil ülkelerin farklı amaç ve beklentileri olduğunu düşünmemek de elde değildir. Alman Savunma Bakanlığının gemide yapılan aramada hiçbir silah bulunmadığına dair açıklamasının yorumunu da sizlere bırakıyorum.
Gemiyi arama gerekçesi ise; Birleşmiş Milletlerin Libya’nın resmi temsilcisi olarak tanıdığı Libya Ulusal Mutabakat Hükümetine (UMH) Türkiye tarafından silah gönderilerek BM silah ambargosunun delindiği şüphesidir. Bu arada Fransa, Rusya, Mısır, Yunanistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan tarafından BM nin bütün kararlarına hila fen katil, işbrilikçi, darbeci, çakma Mareşal Hafter kuvvetlerine yapılan sınırsız silah yardımları ile bahse konu ambargosu zaten delik deşik edilmiş olduğu aşikardır. Bu durum bana “bir kere delmekle bir şey olmaz” diyen ünlü bir Türk büyüğümüzü! Hatırlattı. Ama bu kadar da delinirse bir şeyler de olur diye düşünüyorum.
İşin tuhaf, tuhaf olduğu kadar da Dünya Devletlerini ve milletlerini alıştırdıkları bu “zalimlerin hukuku” sisteminde, çifte standartlar silahların himayesindedirler. Yani gücü olan hukuku ve kuralı belirler mantığı dayatılmış, kabullenilmiş ve sineye çekilmiştir.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi yok sayarak hazırlanan yağma, paylaşım (Sevilla) haritası tezleri, Türkiye’yi iç cephede meşgul eden FETÖ/gladyo ve bölücü çeteler ile bunların ABD ve AB destekli yerli hamilerinin desteği ile uzunca bir süre hayat bulmuş olsa da bu gayrı milli etkinin kamu vicdanında büyük oranda kırılması sonucu rahatlayan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Devlet Aklı yoluna kararlılıkla devam edecektir, etmelidir.
Şimdi gelelim malum soruya “Ne işimiz var Libya’da? “İşte bu işimiz var Libya’da, kuralların, silahların gücü ile belirlendiği Dünya’da edilgen, boyun eğmiş ve itaatkâr dış politikalarla ancak “ölünmez ama kontrollü sürünülür”
Doğu Akdeniz ve Libya, Mustafa Kemal Atatürk’ün mazlum halkların rehberi olan, antiemperyalist, haktan ve hukuktan yana dünya görüşü ve politikalarının, tarihsel mirasımızın olumlu etkileriyle yeniden hayat bulduğu yerdir.